Astronomide Adlandırma III: Modern Adlandırma Sistemleri

Yazı dizimizin bir önceki bölümünde takımyıldızların ve onların bazı yıldızlarının adlandırmaları ve mitolojik hikayelerini incelemiştik. Bu yazımızda ise son olarak modern astronomide gökcisimlerinin nasıl adlandırıldığını inceleyeceğiz.  İlk çağlarda yalnızca Güneş, Ay ve bazı parlak yıldızlar gözlemlenebiliyorken teleskobun icadıyla birlikte pek çok yeni gökcismi keşfedilmiş ve bu gökcisimlerinin adlandırılması konusunda uzun yıllar boyu pek çok tartışma... Okumaya Devam et →

Astronomide Adlandırma II: Takımyıldızların Adlandırılması ve Mitolojisi

Yazı dizimizin ilk bölümünde Güneş sistemindeki gezegenler, cüce gezegenler ile onların uydularının adlandırmalarından ve bu isimlerin mitolojik hikayelerinden bahsetmiştik. Bu yazımızda ise takımyıldızların adlandırılmasından bahsedecek ve bu isimlerin mitolojik hikayelerini inceleyeceğiz. İnsanlar, yıldızları gökyüzünde daha kolay bulabilmek amacıyla ilk çağlardan beri takımyıldız adı verilen gruplara ayırmıştır. Bu takımyıldızlara mitolojik hikaye ve karakterlere dayanan isimler vererek... Okumaya Devam et →

Astronomide Adlandırma I: Güneş Sisteminde Adlandırma ve Mitoloji

Günlük hayatımızda olduğu gibi astronomide de kullanılan birçok ismin kökeni mitolojik hikayelere dayanmaktadır. Özellikle Antik Çağ’daki adlandırmaların çoğu Yunan/Roma mitolojisine dayansa da bazılarında Sümer, Babil, Akad ve Mısır gibi uygarlıkların mitolojik hikayelerinin de izlerine rastlamak mümkündür. Bu yazımızda Güneş sistemindeki gök cisimlerinin Antik Çağ’dan beri kullanılagelen ve sonradan verilen adlarının mitolojik kökenlerinden ve hikayelerinden bahsedeceğiz.... Okumaya Devam et →

Astronomi Tarihi VI: Büyük Patlama ve Günümüz

Belçikalı fizikçi Georges Lemaître 1927 yılında yayınladığı yazısında evrenin sabit bir kütle ile genişlemekte olduğunu savunmuştur. Lemaître, spiral nebulalarda gerçekleşen Doppler kaymasının evrenin genişlediğinin bir işareti olduğunu söylemiş ve 42 adet nebulanın kızıla kayma verilerini kullanarak bu genişleme için bir hız hesaplamıştır. Bu dönemin en önemli gözlemcilerinden bir tanesi Edwin Hubble’dır. 1923 yılında Hubble, Wilson... Okumaya Devam et →

Astronomi Tarihi V: Astrofiziğin Doğuşu ve Görelilik

Astrofiziğin Yükselişi 1835 yılında Fransız filozof Auguste Comte yıldızların kompozisyonunu asla elde edilemeyecek olan bilgilere örnek olarak vermiştir. Ancak Comte’nin bu düşüncesinin aksine spektroskopinin ortaya çıkması bu bilgiye ulaşmamızı ve astrofiziğin doğuşunu sağlamaktaydı. 1802 yılında İngiliz fizikçi William Hyde Wollaston Güneş’in spektrumunu incelerken renklerin arasında siyah boşluklara rastlamış ve bunların renklerin sınırları olduğunu düşünmüştür. 1814... Okumaya Devam et →

Astronomi Tarihi IV: Aydınlanma ve Gözlem Çağı

Isaac Newton Kepler'in yasalarının fiziksel açıklamasına ancak İngiliz fizikçi ve matematikçi Isaac Newton, 1687 yılında yayınladığı Philosophiae Naturalis Principia Mathematica (Doğa Felsefesinin Matematiksel Prensipleri) ile kavuşabildi. Burada Newton evrensel kütleçekim kanunuyla birlikte hareket yasalarını tanıttı. Evrensel kütleçekim kanunu, evrendeki herhangi iki cismin birbirlerini kütlelerinin çarpımıyla doğru orantılı, birbirlerinden uzaklıklarının karesiyle ters orantılı olan bir kuvvetle... Okumaya Devam et →

Astronomi Tarihi III: Rönesans Astronomisi

Daha önceki yazılarımızda tarih öncesi çağ, Mezopotamya, Antik Yunan medeniyetlerindeki astronomi geçmişinden bahsedip Hint, Çin, İslam kültürleri ile Avrupa Orta Çağı astronomisini incelemiştik. Şimdi ise tarihteki yolculuğumuza Rönesans dönemi ile devam ediyoruz. Avrupa astronomisi, antik Yunanların astronomi seviyesine ancak Rönesans dönemi 1496’sında Georg von Peuerbach tarafından başlanan ve öğrencisi Regiomontanus tarafından tamamlanan “Batlamyus’un Almagest’inin Somut Örneği... Okumaya Devam et →

Astronomi Tarihi II: Orta Çağ Astronomisi

Yazı dizimizin ilk yazısında astronomi tarihinin gelişim sürecine ilk adımı tarih öncesi çağ buluntularından ve antik çağda astronomik çalışmalar yapan bazı medeniyetlerden bahsederek atmıştık. Bu yazımızda birçok döneme yayılan Hint ve Çin astronomi çalışmalarından bahsedecek ve İslam Dünyası ve Orta Çağ Avrupası’na geçiş yapacağız. Hindistan Hint altkıtasına ait astronomi geçmişi, M.Ö. 3000 yıllarında Güney Asya’daki... Okumaya Devam et →

Astronomi Tarihi I: Antik Astronomi

Günümüze ulaşmış bilim ve dolayısıyla astronomi bilgilerimiz, çok uzun yılların oluşturduğu kümülatif bir birikim sayesinde şu an insanlığın bilgi kütüphanesinde yer alıyor. Eğer astronomiye dair bilgilenmek ve çalışmak istiyorsak, bugün kullanacağımız bu bilgi kütüphanesinin şu anki konumuna nasıl geldiğini de öğrenmemiz gerek. Astronomi, henüz milattan önceki ilk binyılın (M.Ö. 1. milenyum) ikinci döneminde görece karmaşık,... Okumaya Devam et →

Genel Görelilik Kuramı ve Kara Delikler

Daha önceki yazımızda bahsettiğimiz Einstein'ın Özel Görelilik Kuramı, sadece gözlemcilerin birbirlerine göre durağan olduğu veya sabit hızla hareket ettiği durumları kapsamaktaydı. Başka bir deyişle ivmelenmenin söz konusu olmadığı durumlarda işlerlik kazanmaktaydı. Aslında Einstein Özel Görelilik Kuramı'nı inşa ederken Newton'ın yüzyıllardır kullanılan hareket yasalarını yeniden yazmıştır. Ancak Newton'ın en büyük başarılarından bir diğeri de hepimizin bildiği... Okumaya Devam et →

Galaksiler IV: Aktif Galaksi Türleri ve Merkezî Güç Kaynakları

Seyfert Galaksileri 1943 yılında Amerikalı gözlemsel astronom Carl Seyfert, Wilson Dağı Gözlemevinde sarmal galaksiler üzerine çalışırken günümüzde Seyfert galaksileri olarak bilinen aktif galaksi sınıfını keşfetti. Seyfert galaksileri özellikleri bakımından normal galaksiler ile en enerjik aktif galaksiler arasında konumlanan gökcisimleridir. Seyfert galaksileri yüzeysel olarak bakıldığında sıradan sarmal galaksileri andırır. Gerçekten de Seyfert’in galaktik diskindeki ve sarmal... Okumaya Devam et →

Galaksiler III: Hubble Yasası ve Aktif Galaksiler

Galaksilerin ve Galaksi Kümelerinin Hareketleri Bir galaksi kümesi içerisindeki galaksiler az çok rastgele hareket eder. Daha büyük ölçeklerde kümelerin kendilerinin de rastgele, düzensiz harekete sahip olması beklenir. Ancak gerçekte durum bu şekilde değildir. En büyük ölçeklerde, galaksiler ve galaksi kümeleri aynı şekilde çok düzenli bir harekete sahiptir. Evrensel Durgunluk 1917’de, Percival Lowell yönetiminde çalışan Amerikalı... Okumaya Devam et →

Galaksiler II: Galaksilerin Uzaydaki Dağılımı

Galaksiler uzayda düzgün dağılmış hâlde bulunmaz. Aksine, daha büyük madde yığınları hâlinde kümelenme eğilimindedirler. Bu düzensiz dağılım, onların hem görünüşlerini hem de evrimlerini belirlemeye katkı sağlar. Astronomide bir nesnenin ne kadar uzakta olduğunu bilmek o nesneyi anlamak için oldukça önemlidir. Bu yüzden gökbilimcilerin galaksilere olan uzaklıkları ölçmek için kullandıkları yöntemler de büyük önem taşır. Mesafelerin... Okumaya Devam et →

Galaksiler I: Evrenin Yapıtaşları

Görüş alanımızı tam anlamıyla kozmik ölçekte genişlettiğimiz zaman, çalışmalarımızın odağı dramatik ölçüde değişir. Gezegenler önemsiz hale gelir, yıldızlar ise yalnızca hidrojen tüketim noktaları haline ve galaksilerin adeta evrenin atomları haline geldiğini fark ederiz. Evrende bizim galaksimizin ötesinde milyonlarca galaksi barındığını biliyoruz. Her biri gaz, toz, kara madde barındıran ve kütleçekimsel olarak birbirlerine bağlı olan, geniş... Okumaya Devam et →

Özel Görelilik Kuramı

20. yüzyıla kadar fizikçiler evreni anlamak için klasik fizik yasalarından yararlanıyordu ancak bu yasalarda bazı problemler olduğu da Einstein’dan on yıllar önce biliniyordu. 1865 yılında James Clerk Maxwell ışığın hem elektriksel hem de manyetik özelliklere sahip bir dalga olduğunu ortaya koydu. Bu süreçte ışık hızının tüm bilinen parçacıklar için üst limit hız olduğu, 19. yüzyılın... Okumaya Devam et →

Fermi Paradoksu II: Olası Çözümler

Gökyüzünün açık olduğu bir gecede yıldızlara bakmak içimizde bir his doğurur; hayranlık, şaşkınlık ve boşluk hissi. Anlamakta güçlük çektiğimiz bir evrenle karşı karşıya buluruz kendimizi. Varlığımızı ve yaptıklarımızı önemsiz hissederiz belki de. Tüm bunları hissederken de aklımıza bir soru takılır, böyle bir yerde gerçekten de yalnız mıyız? 1950’de Los Alamos Ulusal Laboratuvarında çalışan Enrico Fermi... Okumaya Devam et →

Fermi Paradoksu I: Yalnız Mıyız?

Uzayın ne kadar uçsuz bucaksız olduğunu ve Dünya üzerindeki canlılar olarak böylesine akıl almayan büyüklükteki bir evrende yalnız olup olmadığımızı hepimiz hayretle merak edip düşünmüşüzdür. Aklımızdaki bu soru insanlığın henüz cevaplandıramadığı ve en merak edilen sorulardan biri olarak hâlâ geçerliliğini koruyor. Dünya’daki hayata evrilmiş bir tür olarak biz insanlar Dünya yaşamına uygun büyüklüklere alışmışız ve... Okumaya Devam et →

Takvimler II: Gregoryen Takvim ve Diğer Takvimler

Yazı dizimizin ilk yazısında takvim türleri, bilinen ilk takvim ve Gregoryen takvimin doğuşuna kadar geçen süreçten bahsetmiştik. Bu yazımızda ise günümüzde en sık kullanılan takvim olan Gregoryen takvimden ve Türklerin tarih boyu kullandıkları bazı diğer takvimlerden bahsedeceğiz. Gregoryen Takvim Jülyen takvimin yapılan yanlış hesaplamalar sonucu tropikal yılı tam olarak doğru göstermemesi ve her 4 yılda... Okumaya Devam et →

Teleskoplar III: Uzay Teleskopları

Yazı dizimizin bir önceki yazısında Dünya üzerindeki teleskopların en kritik engelinin atmosfer olduğundan bahsetmiştik. Atmosfer elektromanyetik spektrumun belirli aralığındaki dalga boylarını geçirdiğinden bütün spektrum bandında gözlem yapmak mümkün değildir. Ayrıca geçirdiği dalga boylarında yapılan gözlemlerde bulanık ve titrek bir görüntü oluşmasına sebep olmaktadır. Her ne kadar bu problem adaptif optik gibi teknolojilerle en aza indirgense... Okumaya Devam et →

Teleskoplar II: Dünya Üzerindeki Teleskoplar

Önceki yazımızda teleskopların amatör, dolayısıyla sadece görünür dalga boyunda çalışan türlerinden bahsetmiştik. Bu yazımızda ise ölçeği büyüterek hem daha büyük hem de elektromanyetik spektrumun daha geniş aralığında çalışan teleskoplardan bahsedeceğiz. Gökyüzünü daha derinlemesine incelemek ve üzerine araştırmalar yapabilmek için Dünya üzerine kurulan teleskopların en önemli engellerinden biri Dünya’nın atmosferidir. Atmosfer elektromanyetik dalgaların bir kısmını geçirirken... Okumaya Devam et →

WordPress gururla sunar | Theme: Baskerville 2 by Anders Noren.

Yukarı ↑