Günümüze ulaşmış bilim ve dolayısıyla astronomi bilgilerimiz, çok uzun yılların oluşturduğu kümülatif bir birikim sayesinde şu an insanlığın bilgi kütüphanesinde yer alıyor. Eğer astronomiye dair bilgilenmek ve çalışmak istiyorsak, bugün kullanacağımız bu bilgi kütüphanesinin şu anki konumuna nasıl geldiğini de öğrenmemiz gerek. Astronomi, henüz milattan önceki ilk binyılın (M.Ö. 1. milenyum) ikinci döneminde görece karmaşık,... Okumaya Devam et →
Genel Görelilik Kuramı ve Kara Delikler
Daha önceki yazımızda bahsettiğimiz Einstein'ın Özel Görelilik Kuramı, sadece gözlemcilerin birbirlerine göre durağan olduğu veya sabit hızla hareket ettiği durumları kapsamaktaydı. Başka bir deyişle ivmelenmenin söz konusu olmadığı durumlarda işlerlik kazanmaktaydı. Aslında Einstein Özel Görelilik Kuramı'nı inşa ederken Newton'ın yüzyıllardır kullanılan hareket yasalarını yeniden yazmıştır. Ancak Newton'ın en büyük başarılarından bir diğeri de hepimizin bildiği... Okumaya Devam et →
Galaksiler IV: Aktif Galaksi Türleri ve Merkezî Güç Kaynakları
Seyfert Galaksileri 1943 yılında Amerikalı gözlemsel astronom Carl Seyfert, Wilson Dağı Gözlemevinde sarmal galaksiler üzerine çalışırken günümüzde Seyfert galaksileri olarak bilinen aktif galaksi sınıfını keşfetti. Seyfert galaksileri özellikleri bakımından normal galaksiler ile en enerjik aktif galaksiler arasında konumlanan gökcisimleridir. Seyfert galaksileri yüzeysel olarak bakıldığında sıradan sarmal galaksileri andırır. Gerçekten de Seyfert’in galaktik diskindeki ve sarmal... Okumaya Devam et →
Galaksiler III: Hubble Yasası ve Aktif Galaksiler
Galaksilerin ve Galaksi Kümelerinin Hareketleri Bir galaksi kümesi içerisindeki galaksiler az çok rastgele hareket eder. Daha büyük ölçeklerde kümelerin kendilerinin de rastgele, düzensiz harekete sahip olması beklenir. Ancak gerçekte durum bu şekilde değildir. En büyük ölçeklerde, galaksiler ve galaksi kümeleri aynı şekilde çok düzenli bir harekete sahiptir. Evrensel Durgunluk 1917’de, Percival Lowell yönetiminde çalışan Amerikalı... Okumaya Devam et →
Galaksiler II: Galaksilerin Uzaydaki Dağılımı
Galaksiler uzayda düzgün dağılmış hâlde bulunmaz. Aksine, daha büyük madde yığınları hâlinde kümelenme eğilimindedirler. Bu düzensiz dağılım, onların hem görünüşlerini hem de evrimlerini belirlemeye katkı sağlar. Astronomide bir nesnenin ne kadar uzakta olduğunu bilmek o nesneyi anlamak için oldukça önemlidir. Bu yüzden gökbilimcilerin galaksilere olan uzaklıkları ölçmek için kullandıkları yöntemler de büyük önem taşır. Mesafelerin... Okumaya Devam et →
Galaksiler I: Evrenin Yapıtaşları
Görüş alanımızı tam anlamıyla kozmik ölçekte genişlettiğimiz zaman, çalışmalarımızın odağı dramatik ölçüde değişir. Gezegenler önemsiz hale gelir, yıldızlar ise yalnızca hidrojen tüketim noktaları haline ve galaksilerin adeta evrenin atomları haline geldiğini fark ederiz. Evrende bizim galaksimizin ötesinde milyonlarca galaksi barındığını biliyoruz. Her biri gaz, toz, kara madde barındıran ve kütleçekimsel olarak birbirlerine bağlı olan, geniş... Okumaya Devam et →
Özel Görelilik Kuramı
20. yüzyıla kadar fizikçiler evreni anlamak için klasik fizik yasalarından yararlanıyordu ancak bu yasalarda bazı problemler olduğu da Einstein’dan on yıllar önce biliniyordu. 1865 yılında James Clerk Maxwell ışığın hem elektriksel hem de manyetik özelliklere sahip bir dalga olduğunu ortaya koydu. Bu süreçte ışık hızının tüm bilinen parçacıklar için üst limit hız olduğu, 19. yüzyılın... Okumaya Devam et →
Fermi Paradoksu II: Olası Çözümler
Gökyüzünün açık olduğu bir gecede yıldızlara bakmak içimizde bir his doğurur; hayranlık, şaşkınlık ve boşluk hissi. Anlamakta güçlük çektiğimiz bir evrenle karşı karşıya buluruz kendimizi. Varlığımızı ve yaptıklarımızı önemsiz hissederiz belki de. Tüm bunları hissederken de aklımıza bir soru takılır, böyle bir yerde gerçekten de yalnız mıyız? 1950’de Los Alamos Ulusal Laboratuvarında çalışan Enrico Fermi... Okumaya Devam et →
Fermi Paradoksu I: Yalnız Mıyız?
Uzayın ne kadar uçsuz bucaksız olduğunu ve Dünya üzerindeki canlılar olarak böylesine akıl almayan büyüklükteki bir evrende yalnız olup olmadığımızı hepimiz hayretle merak edip düşünmüşüzdür. Aklımızdaki bu soru insanlığın henüz cevaplandıramadığı ve en merak edilen sorulardan biri olarak hâlâ geçerliliğini koruyor. Dünya’daki hayata evrilmiş bir tür olarak biz insanlar Dünya yaşamına uygun büyüklüklere alışmışız ve... Okumaya Devam et →
Takvimler II: Gregoryen Takvim ve Diğer Takvimler
Yazı dizimizin ilk yazısında takvim türleri, bilinen ilk takvim ve Gregoryen takvimin doğuşuna kadar geçen süreçten bahsetmiştik. Bu yazımızda ise günümüzde en sık kullanılan takvim olan Gregoryen takvimden ve Türklerin tarih boyu kullandıkları bazı diğer takvimlerden bahsedeceğiz. Gregoryen Takvim Jülyen takvimin yapılan yanlış hesaplamalar sonucu tropikal yılı tam olarak doğru göstermemesi ve her 4 yılda... Okumaya Devam et →
Teleskoplar III: Uzay Teleskopları
Yazı dizimizin bir önceki yazısında Dünya üzerindeki teleskopların en kritik engelinin atmosfer olduğundan bahsetmiştik. Atmosfer elektromanyetik spektrumun belirli aralığındaki dalga boylarını geçirdiğinden bütün spektrum bandında gözlem yapmak mümkün değildir. Ayrıca geçirdiği dalga boylarında yapılan gözlemlerde bulanık ve titrek bir görüntü oluşmasına sebep olmaktadır. Her ne kadar bu problem adaptif optik gibi teknolojilerle en aza indirgense... Okumaya Devam et →
Teleskoplar II: Dünya Üzerindeki Teleskoplar
Önceki yazımızda teleskopların amatör, dolayısıyla sadece görünür dalga boyunda çalışan türlerinden bahsetmiştik. Bu yazımızda ise ölçeği büyüterek hem daha büyük hem de elektromanyetik spektrumun daha geniş aralığında çalışan teleskoplardan bahsedeceğiz. Gökyüzünü daha derinlemesine incelemek ve üzerine araştırmalar yapabilmek için Dünya üzerine kurulan teleskopların en önemli engellerinden biri Dünya’nın atmosferidir. Atmosfer elektromanyetik dalgaların bir kısmını geçirirken... Okumaya Devam et →
Teleskoplar I: Temel Bilgiler ve Amatör Teleskoplar
Gökyüzüne başımızı çevirdiğimizde çoğunlukla beyaz birer nokta olarak gördüğümüz gök cisimlerinin aslında kocaman olduklarını, bizden çok uzakta oldukları için onları küçücük gördüğümüzü biliyoruz. Bu mesafeleri kısaltmak ve gök cisimlerini daha yakından, daha detaylı görebilmek için teleskop veya dürbün kullanırız. Teleskoplar en temelde ışık toplayarak ve topladığı ışığı odaklayarak görüntü oluşturan aletlerdir. Bu yazımızda sadece görünür... Okumaya Devam et →
Yıldız Evrimi V: Karanlık Son
Yazı dizimizin bu bölümüne kadar anlattığımız yıldızların ömürlerinin sonunda evrildiği cisimlerden; kahverengi, beyaz ve siyah cüceler sıkışık hâlde birbirlerine çok yakın duran elektronların daha fazla sıkışmaya karşı uyguladıkları direnç (elektron dejenerasyon basıncı) ile dengede durmaktadır. Bu cisimlerden çok daha yoğun olan nötron yıldızlarının dengesi ise -elektronların cücelerde oluşturduğu basınca benzer şekilde- protonların elektronlarla birleşerek oluşturdukları... Okumaya Devam et →
Yıldız Evrimi IV: Patlamadan Sonra Yaşam
Yazı dizimizin bir önceki bölümünde bazı yıldızların ömürlerinin sonunda süpernova patlaması geçirdiğinden bahsetmiştik. Peki, süpernovanın ardından yıldızdan geriye bir şey kalır mı? Yoksa yıldız tamamen paramparça mı olur? Bu yazımızda bu soruların cevabını irdeleyeceğiz. Süpernova çeşitlerinden Tip-I yani karbon detonasyon süpernovasının ardından yıldızın bir kısmının tek parça halinde yaşama devam etmesi mümkün değildir. Yıldızın bütün... Okumaya Devam et →
Yıldız Evrimi III: Devlerin Çöküşü
Yazı dizimizin birinci ve ikinci bölümlerinde bir yıldızın nasıl doğduğunu ve küçük kütleli yıldızların hayatının nasıl sonlandığından bahsettik. Bu yazıda ise büyük kütleli yıldızların ölümünü anlatacağız. Bütün yıldızlarda olduğu gibi kütlesi Güneş’in 8 katından daha büyük olan ve büyük kütleli yıldızlar diye adlandırılan yıldızlar da ömürlerinin çoğunu geçirdikleri ana kol evresinde merkezlerinde hidrojen ‘yakarak’ helyuma... Okumaya Devam et →
Yıldız Evrimi II: Güneş ve Benzerlerinin Sonu
Yazı dizimizin ilk kısmında bir yıldızın nasıl doğduğundan bahsetmiştik. Bu yazıda ise yıldızların yaşamından ve küçük kütleli yıldızların ölümünden bahsedeceğiz. Bütün yıldızlar yaşamlarının çoğunu ana kol evresi adı verilen evrede geçirir. Bu evrede yıldızın çekirdeğindeki hidrojenler 'yanarak' helyuma dönüşür. Burada yanmadan kastedilen kimyasal bir tepkime olan yanma değil, nükleer füzyon tepkimesidir. Yazı dizisi boyunca da... Okumaya Devam et →
Dejenere Çağ: Son Yıldız Söndüğünde
Karanlık bir gökyüzüne bakıldığı zaman, astronomlar ve amatörler çıplak gözle görülebilen çok sayıda parlak yıldıza hayran kalırlar. Açık bir gecede ve minimum ışık kirliliğinde, iyi bir gözlem noktasından ortalama bir insan yaklaşık 2500 yıldız görebilir. Atalarımızda da aynı gökyüzüne bakarken kırpışan ışıklardan dolayı bizdekiyle aynı (ya da daha kuvvetli) duyguların oluştuğunu hayal etmek kolaydır. Fakat... Okumaya Devam et →
Güneş Rüzgârları
Güneş'in Dünya ve diğer gezegenler üzerinde önemli etkileri vardır. Sahip olduğu karmaşık yapısı ve bunun sonucunda ortaya çıkan Güneş rüzgârları, koronal kütle atılımları (coronal mass ejection-CME) ve gezegenlerarası manyetik alan saçılımları (interplanetary magnetic field-IMF) gibi etkenler teknolojik araçları ve hatta günlük hayatımızı bile etkiler. Güneş rüzgârları, Güneş üzerinde bulunan koronal deliklerden (taçküre delikleri) çıkar, çoğunlukla... Okumaya Devam et →
Evrenin Rengi
13,8 milyar yıl önce Büyük Patlama ile oluşan evren, ilk saniyelerinde şu anki haline göre oldukça yoğun ve sıcaktı. Öyle ki ışığın oluşabilmesi için evrenin biraz soğuması gerekiyordu. Oluşumundan yaklaşık 10 saniye sonra evrenin foton çağına girmesiyle proton ve nötronlar, hidrojen ve helyum çekirdekleri içinde soğudular. Bunun sonucunda uzay boşluğu bu çekirdeklerin plazmaları, elektronlar ve... Okumaya Devam et →
